14 Ağustos 2022 Pazar

SANIRIM

 

SANIRIM

 

Onu gördüğüm halde gaz kesmiyordum. Yan yoldan hızla geldiğine bakılırsa, sanırım o da kesmiyordu. Aynı hızla birbirimize doğru yaklaşıyorduk. Az sonra kesişecek iki çizgi kadar değersiz, sonsuz uzayda bir yer kaplamanın verdiği tedirgin edici rahatlıkla ilerliyorduk. İbrem 150’yi gösteriyordu. O biraz yavaşlasa ya da hızlansa bu çarpışma –kesişme- hiç gerçekleşmeyecekti. Dünyanın yuvarlaklığı bizi bir kez daha karşı karşıya getirir miydi bilmiyorduk? Bilmiyor muyduk? O da mı aynı şeyleri düşünüyordu.

 

Bir ambulans, bir sedye, bir ceset torbası. İlerde sessizce ağlayan bir köylü kadın. Duvarla bir olmuş arabanın dumanı üstünde dans eden bir kız çocuğu. İsa’ya da aynı şekilde göründüğünü müjdeliyor ölmeden az önce.

 

Bodruma sıkışmış bir güvercin. Dışarıda bekleyen bir kartal. Tepeleme kar. Karlı dar yolda, karanlıkta bir palyaço cenazesi taşıyan adamlar. Arkalarında meşaleli gençler, ağlayan kadınlar, çocuklar. Daha arkada sirk çalışanları, hayvanları, parayla tutulmuş ağlama taklidi yapan pantomimciler. Havada uçuşan market poşetleri, tedavülden kalkmış kâğıt paralar ve akbabalar. Mezarlıkta pusu kurmuş kurtlar. Karın beyazlığını gölgeleyen sis. Göz gözü görmez his, sis içinde yuvalanan. Bu siz değildiniz.

 

Sobayı yakamadığı için üşüyen bir çocuk. Dışarıda bekleyen bir kartal. Duvarlar, reyonlar tepeleme ürün. Hayal ürünü bütün bunlar. Hayal ürününe yabancılaşan işçi. Emekliliği boyunca da emekleyip duracak, aşamadığı yabancılığı aşmak adına.

 

Dörtnala koşan safkan, sahipsiz atlar. Az ileride bacasından duman, insan, sıcak yeni kesilmiş hayvan tüten mezbaha. İçinde sigara içip bekleşen kasaplar. Hayal ürünü bütün bunlar. Ete yabancılaşan, tiksinen bir kasap kendini çiçeğe, böceğe vermekte. Kırlarda delice koşmayı düşlemekte, karlar eridiğinde.

 

Karlı, kanlı bayram. El öpen çocuklar, kıç yalayan büyükler. Topallayan, yaşlı bir kadın el öptürmeye direnmekte. Sonra dayanamayıp tedavülden kalkmış paraları çocuklara doğru saçıyor. Havada uçuşan market poşetleri, tedavülden kalkmış kâğıt paralar ve akbabalar. Toprağa verilen cenaze. Ağaçların arkasında gizlenmiş kederli, tedirgin bir ölü sevici. Altın diş avcıları, akbabalar ve kurtlar ateşin etrafında ısınmakta. Karanlık, daha koyu karanlık beklenmekte. “Mezarlık bir karnaval yerine döner geceleri” diye fısıldıyor ölü sevici, yetiştirmekte olduğu gence. “Bizim meslek de ölmekte”. Sigorta, yol, yemek ve eğlence dahil, gencin gözü başka işlerde.

 

Yeni ölen palyaçonun kılığına giren binlerce insan ve sayıları katlanarak artmakta. Aynı yüzler, aynı hevesler. İnsan kendine yabancılaşmakta. Aynı kederli zorlama karnaval. Güldürecek insan kalmaması. Bolluk, bereket, refah. Bir palyaço ordusu. Milyonlarca palyaço birbirlerini güldürmeye çabalamakta. Aynı şeyi seyreden, aynı şeylere sevinen, aynı anda uyuyup aynı anda sevişenler.

 

Sigara içip sahipsiz atları bekleyen kasaplar. Sise karışan, yükselemeyen nikotin yüklü duman. Aylar önce yerlerde kuruyan kan, yer yer. Kanı koklayan mezbaha köpekleri. Sessizliğe ve sıkıntıya dayanamayıp çıldıran kasabın, köpeklerden birini doğraması üzerine ortama yayılan geçici bir coşku ve heyecan.

 

Ceset torbasından çıkmaya çalışan bir adam. Sanki az önce şefkatli ve sıcak bir peygamber eli kendine dokunmuş gibi şaşkın, ürkek. Yakaları kirden kayış gibi olmuş, iğreti bir ceket üstünde. Karlı dar yoldan geçip giden cenazeden kalan ayak izlerini takip ediyor. Sendeleyerek yürümekte, kanı akmakta. Dişleri için vurulmuş bir fil gibi, mezarlığa varmaya çalışmakta. Orada onu iyi yürekli ölü seviciler beklemekte. Kasaplar atları beklemekte. Kartal güvercini beklemekte. Palyaçolar ölen palyaçoyu beklemekte.

 

Kasabayı dört yandan çevreleyen, ayna kaplı uzun duvarlar. Duvarların ardında ayna insanları. İki taraf da diğer tarafı arzulamakta. Pencereden bakan birinin yüzüne çarpan, içinde kendinden de bir tane olan, aynı anda aynı hareketi yapan ayna insanın da içinde olduğu delirtici manzara.

 

Bir katil hırsızlık yapmaz. Sınıf atlamıştır; aşmıştır. Can alan mal almaz artık. Sonra derisi yüzülmüş bir ata sarılıp ağlar. Kar altında filizlenmeye çalışan mayına basmıştır katil, mezbahaya doğru çılgınca koşarken. Bilinci paramparça olmuştur. Peşinden kurbanına, palyaçoya, mezarlığa koşar. İğreti ceketli adam mezarlığa varamadan ölmüştür. Üstünden bir Uzun 2000 paketi çıkar. Bir tane yakıp düşünür katil. Sonra kaldığı yerden devam eder. Mezarı açar. Ağaçların ardına gizlenmiş ölü seviciler ortaya çıkarlar. Kar altındaki köydeki bir kulübede bir kadın soyunur. Katilini umutsuzca bekler. Kimse gelmez. Giyinir kadın. Dışarıda, kulübenin duvarının dibinde, kan dökmeyi beceremeyen bir meczup sessizce gözyaşı döker.

 

Kış güneşi. Karlar erimeye yüz tutar. Büyü bozulur. Bizi çevreleyen, örten, koruyan şey yitip gider, dağılır güneşin altında. Sonra kanlı bir bereket. Yeni kesilmiş atların kesik, sıcak bedenlerinden yükselen duman, keyifle sigara içen kasapların dumanına karışır. Bir kasap, sefertasında dün kestiği koyunun etini yemekte. Kasaplardan biri atlardan birini oğlu için ayırıyor. Atı okşuyor, öpüyor ve ayırıyor. Sonra diğerlerini kesmelerine yardım ediyor. Dört tarafı kan bir kulübede, kasabın oğlu pencereden dışarıyı seyrediyor. Bacakları yok. Bir mucize olsun istiyor. Ölmüş annesini özlüyor. Az öteye bir göktaşı düşsün, bütün çocukların anneleri ölsün istiyor.

 

Dışarı çıkmayı başaran güvercin, kartala yem olur. Hortlayan palyaço, milyonlarca benzerini örgütleyip ortalığı kana bular, kahkahalar eşliğinde. Karanlık hüküm sürer dört bir yanda. Kasabanın uzun duvarlarındaki sırla kaplı aynalarda kendilerine bakmaya utanan insanlar hızla artar. Duvarlar yıkılır sonra. Ayna halkı katledilir. Sır kalmaz.

 

Bütün evrende hakkında konuşulanları bilse insan dayanamaz, çıldırır. Bizi çevreleyen her şeye, gökyüzüne, evrene kayıtsız kalmak anlamına gelir; keyiflenmek, eğlenmek, gülmek, sohbet etmek. Kayıtsız kalarak hayatı katlanılır kıldığımızı sanırız. Oysa kaçırılan şey ne büyüktür. Kayıtsız kalmak, her şeyden gönüllü vazgeçmek anlamına gelir. Duyarsızlaşmak, gözlerini dağlamak, dilini kesmek, kulaklarını kapatmak anlamına gelir. Ama öbür türlü de insan dayanamayacağı, kaldıramayacağını düşündüğü bir yükü sırtlamak istemez, kaçar. Korkarak kapılarını kapar. Oysa dışarıda beyaz, şeffaf kanatlarını açmış bir Burak uçmaya hazır seni beklemekte. Aç kapıları, korkma. Hazırsın artık. Bölgeden çıkabilirsin.