13 Mart 2017 Pazartesi

CODEX GIGAS

CODEX GIGAS

Gazete ilanı ile kuklasını satmaya karar veren bir vantrilok*, şişme bebeğini takas etmek isteyen birinin telefonuyla ne yapacağını bilemez. Takas oldukça yüksek bir binanın çatısında, gözlerden uzakta gerçekleşecektir. 




Buluşma yerine önce şişme bebekli adam gelir. Güneş batmak üzeredir. Çatının kenarına oturur; şişme bebeğini de yanına oturtup kolunu omzuna atar ve güneşin batışını izlemeye koyulur. Anlamsız bir şekilde uzaklara bakmaktadır; gözünden birkaç damla yaş akar. Pantolonunun arka cebinden bir kitap çıkarıp okumaya başlar. Yavrusunu uyutan bir ebeveyn şefkatiyle, şişme bebeğe okur gibi tatlı bir tonlama ile yapar bunu her zaman ki gibi:




Kimse toplanmamıştı henüz. Çatıdaki adam bunu umursamıyormuş gibi görünüyordu. Ayaklarını, havuzun kenarında dizlerine kadar suya sokmuş, keyifle oynatan bir banka emeklisinden farksız görünüyordu; yüksek binanın çatısının kenarında otururken. Bir kuş sürüsü geçti tepesinden. Umursanmadığının farkına vardı bir kez daha. Buna bir türlü alışamamıştı. Ve şimdi aşağıda da henüz toplanmamış olan meraklı kalabalığın, o an var olmayan her bir üyesine ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Ama bunu yaparken -söylediği şeylerin anlamına yoğunlaşmazsanız- öyle tatlı bir mırıltı şeklinde yapıyordu ki, bir hocanın cemaat için içinden ettiği duadan farksız gibiydi. Sonuçta birilerinin sizin için dua etmesi hoşunuza gidiyorsa, başka birilerinin de sizin için küfür etmesine katlanmanız gerekir.




Cebinden bir sigara çıkarıp öfkeyle yaktı. Ayaklarını sabırsızca oynatmaya devam ediyordu. Sigaradan derin bir nefes çekip aşağı baktı. Düşeceği yeri inceledi. Yüzünü buruşturdu. Daha güzel bir yere, daha önemli insanların toplandığı bir kalabalık önünde düşmeyi dilerdi. Alkışlar ve gözyaşları arasında, ismi her bir uğursuz dudaktan, ölesiye, çılgınca haykırılırken atlamak ve düştüğü yerde etrafa dağılan bedeninin her bir parçası kutsalmışçasına büyük bir titizlikle toplanırken bu muhteşem kalabalığı seyretmek isterdi. 




Bir on dakika daha geçmesine rağmen, bir kişinin bile durup kendisini seyretmemesi, öfkesini bastıran, eritip yok eden, kahredici bir üzüntüyü çağırıyordu peşi sıra. İntiharından sonra da önemsenmeyeceğini düşündü. Etrafına bakındı. Kirli, sıvası dökülmüş isli bacalardan birinde "Codex Gigas" yazıyordu. Bunu yazan kişinin, bu yazdığı iki kelimelik eylemiyle bile, kendinden daha önemli olduğunu, kalıcı bir iz bıraktığını ve şu an önemli insanların arasında, önemli bir işte çalıştığını düşündü. Bunu yazabilen biri, bu farklılığıyla kendini topluma çoktan kabul ettirmiş, saygın bir kişidir diye içinden geçirdi. Bunları düşünürken bir yandan da "Codex Gigas" diye mırıldanıp duruyordu. Sanki görünmez bir el, o bu sihirli kelimeleri fısıldadıkça, ona bütün kapıları açacak, bu iki kelimeyi yazan kişinin hemen yanı başında, önemli insanların içinde kendine hak ettiği değeri sunmuş olacaktı.







Vantrilok da buluşma yerine gelmiştir ve sessizce, sırtı kendine dönük şişme bebekli adamı seyretmektedir. Kolunda takılı duran kuklasına bakar ve "Kendini her şeye hazırla" der. "Çünkü bu gördüğüm manzara, bizim ilişkimizden daha karmaşık bir ilişkinin seni beklediğini gösteriyor." Kukla sırıtarak cevap verir: "Bu cümleyi kuran biriyle yaşanan ilişkiden daha karmaşık olamaz. Ayrıca sana küs olduğumuzu hatırlatırım. Kendi kendinle konuşuyorsun".




Sesleri duyan şişme bebekli adam oturduğu yerden kalkar ve sıcak bir gülümsemeyle vantriloğa doğru birkaç adım atar. Vantrilok sırıtır: "Tamam, orada dur. Sen onu gönder. Ben de bunu göndereyim. Aslında farkında olmadıkları uzun tutsaklıklarının sona erdiğini görüp mutlu olsunlar. Gerçek sahiplerinin yanında uzun ve mutlu yaşasınlar" deyip tuhaf bir kahkaha atar.




Şişme bebekli adam, elindeki şişme bebeğin üzerindeki lekeleri, acemice ve biraz da gülünç gelebilecek hareketlerle tişörtüne silmeye çalışır ve vantriloğa doğru uzatırken ekler: "Ona iyi bak".




Vantrilok da kolunun içindeki kuklaya hüzünlü gözlerle bakar ve kuklanın donuk ve anlamsız yüzünde bir pişmanlık ifadesi arar. Aradığını bulamamış olacak ki, öfkeli bir şekilde kolundan çıkarıp diğerine doğru hızla fırlatır. Çatının kenarına yakın duran adam, üstünden geçen kuklayı tutmak için arkasına doğru hamle yapınca kuklayı ancak boşlukta yakalayabilir ve hızla aşağı doğru düşer. 




Çok şaşıran ve korkan vantrilok ne yapacağını bilemez. Kucağındaki şişme bebeği bir kenara fırlatıp hızla aşağı inmek üzere çatının kapısına doğru koşar. 




Aşağı indiğinde, adam kanlar içinde, ölmüş bir şekilde yatmaktadır. Yaklaşık 6–7 metre uzağına düşmüş olan kuklasını görür. Koşarak yanına gider ve tuhaf bir mutlulukla koluna geçirir. Donuk kukla sanki birden canlanıverir ve dile gelir: "Bu sefer de olmadı. Belki de artık vazgeçersin". 




Hiç yorum yok: